PLANLI ALANLAR TİP İMAR YÖNETMELİĞİ’NDE BİR DEĞİŞİKLİK DAHA
İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu’nun, Planlı Tip İmar Yönetmeliği’nde yapılan değişikliklerle ilgili yaptığı açıklama. 21 Haziran 2013
Eklenme Tarihi: 23/08/2013
Son bir yılda yapı üretim süreciyle ilgili mevzuatta gerçekleştirilen köklü değişiklikler nedeniyle mesleki denetim sistemi neredeyse tamamen çöktü. Bu değişiklikler, sahte mühendis sayısında adeta bir patlama yarattı; yapı üretim süreci denetimsizliğe, karmaşaya, keşmekeşe mahkûm edildi.
Yapılan bir dizi değişiklik nedeniyle sahte, yasaklı ya da mesleki faaliyette bulunmaya haiz olmayan mühendisler proje hazırlamaya, şantiye sorumluluğu üstlenmeye, yapı üretmeye, sürecin bir parçası olmaya devam ediyor. Zaten sorunlu bir konu olan güvenli ve nitelikli yapı üretimi, denetim sisteminin kilitlenmesi nedeniyle, içinden çıkılmaz bir noktaya doğru sürükleniyor. Türkiye nitelikli mesleki faaliyet ve nitelikli yapı üretiminden, her mevzuat değişikliğinden sonra biraz daha uzaklaşıyor.
Bu uzaklaşmanın son örneğini, 1 Haziran 2013 tarihinde Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği`nde yapılan yeni bir değişiklikler oluşturmuştur. Bu değişikliklerle, mesleki denetimde yeni sorunlar açığa çıkacaktır.
Örneğin, Yönetmeliğin 57. maddesi`nin 14. fıkrası ve 58. maddesi`nin 7. fıkrasında yapılan değişikliklerle, idarelerin mühendis ve mimarların yaptıkları işlemlere ilişkin bilgileri her ayın ilk haftası içinde ilgili Meslek Odasına bildirme uygulamasına son verilmiştir. Böylelikle yapı üretim sürecinde denetimsizlik, başıboşluk ve hukuka aykırılık belirleyici hale gelmiş ve bu olumsuzlukların kamuoyundan gizlenmesinin önü açılmıştır.
Yine aynı Yönetmeliğin 57. maddesi 14. fıkrası`nda yapılan değişiklikle, proje müelliflerinin ve fenni mesullerin büro tescillerini her yıl yenileme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır. Bu değişikliğin hedefi şudur: Proje müellifi ve fenni mesul Meslek Odasına bir kez başvuracak, gerekli ve yeterli şartlara sahip olduğunu bir kez için kanıtlayacak, sonrasında denetim dışına çıkacaktır. Zaman içerisinde gerekli ve yeterli şartları kaybetse bile mesleğini yapmaya devam edecektir.
Yönetmeliğin 58. Maddesi`nin 8. Fıkrası değiştirilerek, bir fenni mesulün (Teknik Uygulama Sorumlusu), fenni mesuliyete ilişkin yapı inşaat alanı sınırlamasının denetimi İnşaat Mühendisleri Odası`ndan alınarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüklerine verilmiştir ki bu değişiklik, bir mühendisin mesleki gerekliliği aşan bir sorumluluk altına girmesinin yolunu açacaktır. Planlı Tip İmar Yönetmeliği`nde yapılan yeni düzenlemeler, mesleki esaslara, mesleki-bilimsel gerekliliklere aykırıdır; sonucu ancak depremle görünür hale gelecek zararlara yol açacaktır.
Türkiye`nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği unutulmaktadır
Son dönemlerde yapı üretim mevzuatıyla ilgili değişikliklerin açığa çıkardığı olumsuzluğun gizlenemeyecek derecede açık ve net olduğunu vurgulamak ve son bir yılda gerçekleştirilen değişiklikleri kısaca hatırlatmak isteriz.
Hükümet, 636 ve 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Meslek Odalarının görev ve sorumluluğu altında bulunan işlerin tamamını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü`ne devretti.
Aynı şekilde, 3 Nisan 2012 ve 14 Nisan 2012 tarihlerinde, Planlı Tip İmar Yönetmeliği ile Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği`nde gerçekleştirilen değişikliklerle, Meslek Odalarının mesleki denetim yapması engellendi; meslektaşların Meslek Odalarından Sicil Durum Belgesi alma zorunluluğu ortadan kaldırıldı.
Bu değişikliklerin, üye-Meslek Odası bağının kopması dışında, kamu hayatında telafi edilemez olumsuz sonuçlara yol açacaktır. Çünkü Meslek Odaları; toplumsal sorumluluğu gereği mesleki uygulamaların niteliğini yükseltmek amacıyla üyelerinin sicilini tutmakta, üyeler tarafından gerçekleştirilen mesleki faaliyetleri kayıt altında bulundurmakta, bir mühendisin iş yapabilme kapasitesinden çok daha fazla iş almasına izin vermemekte, yapı üretim sürecinin kanayan yarası olarak kabul edilen "imzacılığın" önüne geçmekte, üyelerinin ayıplı, kusurlu iş yapmasını önlemekte, bu üyeleri soruşturmakta, yaptırım uygulamakta, yargı kararı ile meslekten men cezası alan üyelerin mesleki faaliyette bulunmasını engellemekte, sahte mühendisliğin önüne geçmek amacıyla üniversiteler ve YÖK ile kurumsal ilişki kurmakta, elinde bulundurduğu bilgileri kamu idaresi ve talep durumunda iş sahipleri ile paylaşmaktadır.
Peş peşe çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnameler ve Yönetmelik değişiklikleri ile mesleki denetim sürecinden Meslek Odaları uzaklaştırılmış, denetim sürecinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile İl Müdürlükleri yetkilendirilmiştir. Ancak ne yazık ki bu zaman zarfında yetkilendirilen kurumlar denetimi layıkıyla sağlayamamış, Meslek Odalarıyla bilgi alışverişi zamanında ve sağlıklı yapılamamış, denetim sistemi bir bütün olarak zafiyete düşmüş, neticesinde de sahte mühendisler, değişik nedenlerle mesleki faaliyette bulunmaya haiz olmayan mühendisler çoğalmıştır.
Örneğin; 1 Ocak 2011 ile 1 Nisan 2013 tarihleri arasında Odamız tarafından yapılan araştırma ve incelemelerde; İşyeri Tescil Belgesi olmadan/yıllık onaylarını yaptırmadan, yani Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği`nde var olan yükümlülüğü yerine getirmeden, yeni yapı ruhsatına statik proje müellifi olarak imza atan üye sayımız 1873`tür. Bu durum nitelikli yapı üretim sürecinde ciddi bir zafiyet olduğunu göstermektedir.
Bir başka çarpıcı örnek şudur: 3 Nisan 2012 ve 14 Nisan 2012 tarihlerinde, Planlı Tip İmar Yönetmeliği ile Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği`nde gerçekleştirilen değişikliklerle, yapım sürecinde yer alan inşaat mühendislerinin Odamızdan Sicil Durum Belgesi alma zorunluluğu kaldırılarak, yerine idareye yasaklı olmadığına dair taahhütte bulunma zorunluluğu getirilmiştir.
Türkiye`de 3232 Belediye, 81 İl Özel İdaresi ve 255 Organize Sanayi Bölgesi`nden oluşan toplam 3568 idare bulunmaktadır. Yönetmelik değişikliklerine göre bu idareler, takip eden ayın ilk haftası içerisinde yapı sürecinde yer alan ve yasaklı olmadığını taahhüt eden inşaat mühendislerinin yaptıkları işlere ilişkin bilgileri İnşaat Mühendisler Odası`na bildirmekle yükümlüdür.
Hal böyleyken, 2012 yılının Mayıs, Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında 3568 idareden ancak yüzde 9`u Odamıza bildirimde bulunmuştur.
İşin ilginç tarafı, bu yüzde 9`u oluşturan 10545 "yeni" yapı ruhsatında; Oda kaydı olmayan proje müellifi sayısının 4, Oda kaydı olmayan fenni mesul sayısının 3, Oda kaydı olmayan şantiye şefi sayısının 34, İşyeri Tescil Belgesi olmayan ya da belgesini yenilemeyen proje müellifi sayısının 125, İşyeri Tescil Belgesi olmayan proje müellifleri tarafından üretilen proje sayısının 218, İşyeri Tescil Belgesi olmaksızın fenni mesuliyet üstenilen ruhsat sayısının 82, Yapı Denetim Kuruluşu çalışanı ya da ortağı olan proje müellifi sayısının 21, Yapı Denetim Kuruluşu çalışanı ya da ortağı olan proje müellifleri tarafından üretilen proje sayısının 57, Yapı Denetim Kuruluşu çalışanı ya da ortağı olan fenni mesul sayısının 12, Yapı Denetim Kuruluşu çalışanı ya da ortağı olan şantiye şefi sayısının 14 olduğu tespit edilmiştir.
Bu veriler, meslek odaları ile mühendisler arasındaki bağın kesilmesinin kaçınılmaz sonuçlarıdır.
Hükümetin meslek odalarıyla ilgili yaklaşımı kamuoyunun malumudur; meslek odalarından duyulan rahatsızlık yeni değildir. Ancak, meslek odalarının güçsüzleştirilmesi pahasına "güçsüz" yapıların ortaya çıkmasına neden olmanın da anlaşılabilir, kabul edilebilir bir tarafını bulmak mümkün değil. Meslek odalarını sürecin dışına itmenin, mesleki faaliyetlerin ve yapı üretim sürecinin denetiminde zafiyete yol açacak yanlış kararlara imza atmanın bedelini ne yazık ki ülkemiz, toplumumuz ödeyecek. Anlaşılan o ki siyasi erk, Türkiye`nin bir deprem ülkesi olduğunu unutmakta, deprem önlemlerinin başında da işlevsel, uygulanabilir bir denetim mekanizması geldiği gerçeğini yok saymaktadır.
İnşaat Mühendisleri Odası olarak, yapı denetiminin gerekliliğine, mesleki denetimin kaçınılmazlığına inanıyor, mesleki çalışma esaslarının, Türkiye`nin bir deprem ülkesi olması gerçeğinden hareketle tanzim edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Meslek Odalarını etkisizleştirmek, Meslek Odalarının üyeleriyle bağını kesmek toplumumuza hiçbir şey kazandırmayacak, aksine mühendislik mesleğine, mesleğin evrensel kabullerine, toplumsal yaşama zarar verecektir.